GÜÇ HAK YARATIR MI?
‘Güç hak yaratır.’ önermesini incelerken kavramları ve içerdikleri anlamları da incelemek gerekir. Güç farklı kişilerde farklı anlamlar bulmuş bir kavramdır. Nietzsche canlı yaşamının özünü güç isteminin oluşturduğunu ve bu gücün mevcut yaşam formlarını korumak için değil daha fazlası olmak için istediğini söyler. Rousseau ise güç maddesel bir şeydir, ona boyun eğmek istem işi değildir sadece zorunluluktur der.
Peki güç hak yaratır mı?
İlk olarak Devletlerin gücüne bakalım. Devlet yargı organlarıyla, kolluk kuvvetleriyle gücü elinde ve etkin kılar. Bu güç Devlet’e, kendisine karşı tüm durumları, eylemleri bastırma hakkını doğurur ve yine kullandığı yolu bu güç sayesinde meşru kılar. Güçlü devlet elde ettiği hakla, halka boyun eğmeyi ödev eder çünkü mutlak güç mutlak hak yaratır mantığıyla yaklaşır ve bunu yaşatır.
Toplumsal alanda gücün yarattığı hakkı en basit düzeyde bir aile yapısında inceleyebiliriz. Toplumda aile reisi, son sözün sahibi babadır. Babanın gücünü veren ve bu gücü meşru kılan da aile bireyleridir. Bu güç babayı davranışında haklı kılar. Peki baba sosyal çevresinde de aynı gücü sergileyebilir mi, hayır. Çünkü asıl hak yaratan egemenliğidir. Baba ailesine egemen olduğu için gücünü istediği gibi kullanma hakkına sahiptir. Yani asıl hak yaratan güç değil egemenliktir baba için. Rousseau’da Toplum Sözleşmesi, var olan bu orantısız egemenliğin önüne geçebilmek için yapılmıştır.
Güce boyun eğmeli miyiz? Eğer kaba güce boyun eğiyorsak davranış ödevi açısından iyidir ama faydasızdır. Boyun eğmeye zorlanıyorsa insan, bunu yapmak zorunda değil demektir. Bir yerde zorunluluk varsa dirençte olmalıdır. Eğer hak elde etmek istiyorsa bu duruma başkaldırmak zorundadır. Sonuçta boyun eğen güçlünün hakkını elde eder ve asıl güçlü ortadan kalkar. Böyle bir hakka hak demek doğru olmaz.
Bunca okumalarımadan vardığım sonuç ise gücün hak yaratmadığı ve boyun eğilmesi gereken tek gücün haklı güç olduğuydu.