KENT, MEKAN, TRUMAN
…‘Mekan benim bedenimdir.’
The Truman Show filmini kent, mekan, yönetim alanlarında inceleyelim birlikte.
Kentsel mekan filmde tamamen kurgulanmış bir alan olup yapay bir yaratıcı ürünü olarak çıkıyor karşımıza. Filmin kurgulanmış bu kentel mekanında kamu kuruluşları özel işletmeler gibi bizim de gündelik yaşantımızda yer alan gerçek kentsel yaşamın yansımalarını görüyoruz. Filmde hava durumundan tutun da mekan yönetimi hatta kişilerin duygu durumlarının yönetiminin dahi ekranın diğer tarafında yer alan yönetici tarafından belirleniyor olması hegemonya kültürünün nasıl da yavaş yavaş toplumda içselleştirildiğini gösteriyor bize ilk etapta.
Kenti incelediğimiz zaman aslında planlı bir yerleşim yeri olduğunu görüyoruz. Bu günümüz hükümetleri ve yerel yönetim birimlerinin son dönemlerde özellikle büyük kentlerde kentsel dönüşüm adı altında yaygınlaştırdığı oluşumu hatırlatıyor bize. Düzenli, tamamen planlanmış blok şehirleri görüyoruz filmde de. Aynı zamanda filmde toplumu bir arada tutan ve Truman’ın hayatını 24 saat kesintisiz şekilde yayınlayan medya organının dahi yönetimin tekelinde olması durumu Baudrillard’ın ‘Bize sunulmuş bir dünyada yaşıyoruz.’ cümlesini hatırlatıyor.
Truman evli, düzenli işi olan, insan ilişkileri normal denebilecek bir karakterdir. Yaşamındaki günler neredeyse birbirinin aynısı olan Truman, yaşadığı birkaç -onun için- garip olaydan sonra yaşamını, kentsel yaşamı, sosyal ilişkileri sorgulamaya başlıyor. Her şeyi sorguluyor ve ekranlara yansıtılan yaşamı aslında o istemese de o farkında olmasa da tüketim pazarına hizmet ediyor. Ve bunları sorgulamaya başladığında da dayatılan kamusal alanın, kapitalist sistemin bir parçası olmaktan sıyrılıyor. Kamusal alandan çıkıp kendi özel alanına geçişi sağlıyor nihayetinde.
Filmdeki kamusal alan ve özel alan incelemesini yaptığımda, filmin tümünün yapay bir yönetim, yapay bir yaratıcı tarafından belirlenen kamusal alan olduğunu söyleyebilirim. Truman’ın yaşamını kayıt altına alan kameraların her yerde oluşu, özel yaşam mantığını devre dışı bırakıyor. Bu da özel alan oluşumunun önüne set çekiyor. Özel alan aslında kişinin kendi evidir ama Truman’ın evinde dahi onu gözetleyen, onu denetim altında tutan bir yönetimin varlığı evinin de özel alandan çıkıp kamusal alana dahil olmasına sebep oluyor. Truman’ın beyninde kamera olmadığını söylemesi onun için özel alanın zihninin olduğunu gösteriyor bize aslında. Çünkü zihninde hiçbir müdahale söz konusu olamıyor. Bu da Lefebvre’in ‘Mekan benim bedenimdir.’ sözünün günümüzde bile çözümlenip içselleştirilmesi gerektiğini gösteriyor. Mekan algısını tam olarak oturtup özel-kamusal alan ayrımını ondan sonra yapabilmek daha doğru olacaktır belki de.
Belki bir gün bunu da yazarım, kim bilir..